Sağlıklı ve sürdürülebilir bir dünya ve yaşamın her geçen gün daha da önem kazanmaya başladığı dünyamızda “iyi yaşam” teması öne çıkmaktadır. İyi yaşamla anlatılmak istenen daha sağlıklı, daha güzel, daha uzun yaşam… Bu kapsamda da doğal ve bitkisel beslenme karşımıza çıkıyor. Bitkiler sürdürülebilir yaşam için gerekli olan oksijeni ve besini sağlar ve sağlığımızı korur. İnsan yaşamının başlamasıyla birlikte bitkilerin tedavi amaçlı kullanımı başlamıştır. İlk günden itibaren bitkilerin tedavi edici gücünden “iyi yaşam” için yararlanılmıştır. Günümüz modern tıbbında kullanılan pek çok ilaç da bitkilerden elde edilmektedir.
Ülkemizdeki bitkisel zenginlik üç fitocoğrafik bölgenin kesiştiği bölge olmasından, Güney Avrupa ile Güneybatı Asya floraları arasında köprü olmasından, pek çok cins ve seleksiyonun orjin ve farklılaşım merkezi olmasından kaynaklanmaktadır. Bu zengin florada çok sayıda tıbbi ve aromatik bitkiyi de bünyesinde barındırmakla kalmayıp aynı zamanda pek çoğunda gen merkezi konumundadır. Buna rağmen bu bitki zenginliğinden yeterince yararlanılmamaktadır.
Doğal florada bulunan bitkiler halk arasında gıda, tedavi amaçlı (fitoperapi: tıbbi bitkilerle tedavi), çay, baharat, boya, insektisit (böcek ilacı), hayvan hastalıklarının tedavisi, reçine, zamk, uçucu yağlarından faydalanma, meşrubat, kozmetik sanayinde kullanımı yapılmaktadır.
Ülkemiz bitkisel ilaç, bitki kimyasalları, gıda katkı maddeleri, kozmetik ve parfüm sanayi ile boya sanayi gibi önemli sektörlere hammadde temin eder pozisyonda olması nedeniyle tıbbi aromatik bitkiler ticaretinde önde gelen ülkeler arasındadır. Günümüz dünyasında bu bitkiler alternatif tıp (tıbbi tedavinin yerine kullanılan) alanında kullanılsa da doğru olan tamamlayıcı tıp alanında kullanılmasıdır. En çok kullanıldığı alan tamamlayıcı tıp (tıbbi tedavi ile birlikte kullanılan tedavi) uygulamalarıdır.
Tarihçe
Bitkilerin tedavi amacıyla kullanılmasının insanlık tarihi kadar eski olduğu, antik kentlerin ve kalıntıların incelenmesiyle gözler önüne seriliyor. Hakkari’nin hemen güneyinde Kuzey Irak’ta Şanidar Mağarası’nda 1957 yılında yapılan kazılarda bulunan ve bir Şamana ait olduğu düşünülen mezarda civanperçemi, kanarya otu, gül hatmi, peygamber çiçeği, ebegümeci ve deniz üzümü gibi bitki türlerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Günümüzden 60 bin yıl öncesine ait mezarda bulunanlar “şimdilik” bitki insan ilişkisinin başlangıcına ait ilk veriolarak kabul edilmektedir.
Ölülerini gömmeye başlayan bir toplumda, ölen kişinin tekrar yaşama döndüğünde kullanacağı düşüncesiyle mezara konulduğu tahmin edilen bu bitkilerin, yenenler ve şifalı olanlar diye ayrılmaya başlandığının da bir göstergesi olabileceği düşünülmektedir.
Tarihte bilinen en eski reçete kalıplarından biri Hititlere aittir. Eski Mısır dönemine ait tıbbi papirüslerin bulunması Mısır tıbbı ve ilaçları hakkındaki bilgileri genişletmiştir. İlaçlar ve tedavi ile ilgili papirusların en önemlisi MÖ 1550 yıllarında yazıldığı tahmin edilen Ebers Papirüsü’dür. Bu papirüs Teb’de EL Assassaif’in mezarında bir mumyanın bacakları arasında bulunmuştur. 77 bitkisel, hayvansal ve madensel drog ve 800’den fazla reçete taşımaktadır. Reçetelerde en çok acımarul, dağsoğanı, ardıç meyvası, banotu, çiğdem, hardal, hintyağı, incir, centiyane, keten tohumu, kişniş, mürver, nar kabuğu, pelinotu, sakız, sarısabır, soğan, tarçın, terementi ve üzümün adı geçmektedir.
Tıbbi bitkiler ile ilgili ilk yazılı kaynakların Sümerlere ve Çinlilere ait olduğu araştırmacılar tarafından belirtilmektedir. Sümerlere ait olanı tabletler şeklinde MÖ 4000 yılına, Çinlilere ait olanı da MÖ 3700 yıllarına denk geldiği belirtilmektedir.
Mezopotamya Uygarlığı döneminde kullanılan bitkisel drog miktarının 250 civarında olduğu ve bu döneme ait tabletlerdeki reçetelerde adamotu, banotu, çöpleme, eğir kökü, haşhaş, hardal, kekik, kitre, meşe mazısı, nane, nar kabuğu, rezene, safran, terementine rastlandığı görülmektedir.
Grekler döneminde 600 kadar, Arap Fas Uygarlığı döneminde de 4000 kadar tıbbi bitki kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Dioskorides’in ilk farmakope sayılabilecek “De Materia Medica” isimli 5 ciltlik eserinde 500 tıbbi bitkinin ve bu bitkilerden hazırlanan ilaçların kullanımı ile ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Bu bitkilerin çoğunun da Anadolu’da yetişen bitkiler olması da güzelliğidir. Asya ile Avrupa arasında bir köprü görevi üstlenen, göç ve ticaret yollarının önemli halkası olan Anadolu, yüz yıllardır bitkisel ilaç ve baharat ticaretinde önemli rol oynamıştır. İnsanlar başlangıçta kendi yörelerinde yetişen bitkileri tedavide kullanırlarken, ticaretin gelişmesine bağlı olarak zamanla, diğer ülkelerde kullanılan bitkiler de tedavide kullanılmaya başlamıştır.
Bazı tıbbı aromatik bitkilere ait mitoslar ve felsefeleri
Adaçayı: Romalıların adaçayını kutsal saydıkları ve adaçayı toplama işini son derece önemseyerek bunu özel bir tören eşliğinde yaptıkları bilinmektedir. Arap dünyasında adaçayı yetiştirenlerin ölmeyeceğine dair bir inanç vardır. Ölümsüzlük, bilgelik ve koruyuculuğu temsil eden adaçayı aynı zamanda Hristiyanlıkta Bakire Meryem’in simgelerinden biridir.
Anason: Günümüzde özellikle doğum günlerinde ve düğünlerde pasta yemek yaygın alışkanlıktır. Bu alışkanlığın temelleri Roma dönemine dayandırılmaktadır. Romalılar yemeklerini tatlandırmada bolca kullandıkları anasonu özel günlerde, bayramlarda ve törenlerde hazırladıkları bir kekte kullanırlardı.
Ardıç: Türk dünyasında ardıç saygın bir ağaçtır. Orta Asya’da ardıç ağacının tanrısal, sihirli bir gücü olduğu inancı yaygındır. Ardıç ateş yoluyla temizlenmeyi ifade eder. Kötü ruhların ardıç ağacından durduğuna inanılır ve cin, şeytan gibi varlıkları kovmak için ardıçtan yardım alınırdı. Orta Asya Türkleri ardıç ağacını özellikle mezarlıklara dikerlerdi. Anadolu’da da ardıç ağacı bu önemini korumaktadır. Eski Uygur yazıtlarında ve Manas destanında ardıç ağacından söz edilmiştir.
Biberiye: Biberiye bitkisinin zihni açtığı ve hafızayı güçlendirdiği eski çağlardan itibaren bilinmektedir. Antik Yunan’da Öğrencilerin biberiye yapraklarından yaptıkları taçları başlarına takarak veya bu bitkiden ördükleri halkaları boyunlarında taşıyarak zihinlerini diri tuttukları bilinmektedir. Eski Yunan ve Roma’da çok sevilen bu bitki sadakatin simgesi olarak benimsenmiştir. Antik çağda düğün ve törenlerde sembolik olarak kullanılmıştır. Bugün bile uğur getirdiğine ve koruduğuna inanılan biberiyenin evlerin çevresinde dikilmesi pek çok kültürde yaygındır.
Defne: Defne ağacı eski Yunan’da aşkına karşılık bulamayan Apollon’a adanmıştır. Apollonla birlikte değerli kişiler, ünlü şairler ve kahramanlar alınlarını defne yapraklarıyla taçlandırmışlardır. Roma İmparatorluğu, kurulduğu ilk yıllarda henüz çok tanrılı inancı benimsememişti ve daha farklı bir din anlayışı vardı. Bu inanç biçiminde Romalılar doğaya çeşitli tapınmalarla yön vermeye çalışıyorlardı. Örneğin her yıl Mart ayının birinci günü evlerinin kapısına defne dalı asıyorlardı. Böylece yılın bolluk ve bereket içinde geçmesini sağlamış oluyorlardı. Çin mitolojisinde defne ruh malzemesi zengin bir ağaç olarak bilinir. Kırmızı defne ağacı hayatın özünü barındırdığından her mevsim yeşil kalır ve bundan dolayı da defnenin her türlü derde şifa olabileceği düşünülür.
Devedikeni: Hıristiyanlıkta günah ve İsa’nın ıstırabını simgeleyen bir bitkidir. Bunun yanı sıra kanaatkarlık ve kindarlığı da temsil ettiği bilinir.
Fesleğen: Eski Yunan’da insanlara pek hoş şeyler çağrıştırmazmış. Çoğunlukla şansızlık ve kadersizlik simgesi olarak bilinirmiş. Ancak Hint kültüründe Eski Yunan’ın tam tersine şans getirdiğine ve kötülüklerden koruduğuna inanılırmış. Fesleğenin tarih boyunca bilinen bir başka etkisi de cinsel gücü arttırıcı bir özelliği olmasıdır.
Ihlamur: Zeus ve Hermes ile ilgili pek çok efsanede geçer.
Isırgan: Bu bitki Romalı askerlerin sert soğuklarda savaşırken en önemli koruyucusuydu. Vücuduna ısırgan süren Roma askerleri böylece soğuk hava koşullarından daha az etkilenmeyi başarırlarmış.
Kekik: Yunan mitolojisinde kekiğin Troya Savaşı’nın başlamasına neden olan Troyalı Helen’in gözyaşlarının düştüğü yerden doğduğu anlatılır. Kekik Eski Yunan’da asaletin ve cesaretin bitkisi olarak bilinmektedir. Savaşa giden yiğitlere kekik kokan armağanlar vermek bu inanıştan doğmuştur. Ayrıca zenginlerin kapısının önünde kekik tütsülenmesi de güç ve asaletin ispatı içindir. Romalı askerlerin cesaret kazanmak için kekikli banyo yaptıkları da bilinmektedir.
Kenevir: Çin ve İran’da eski zamanlardan beri yetiştirilen bir bitki olan kenevirin tohumundan elde edilen bir hapın ömrü uzattığına ve insanın zihinde yarattığı hoşlukla beraber kişiye kehanet yeteneği verdiğine inanılırdı.
Safran: Hititlerde safrana A-Zupiru derlerdi ve ondan ilaç olarak faydalanırlardı. Yunan, Roma ve Osmanlı dönemlerinde safran ticareti önem taşımaktaydı. Strabon Geographica’sındysa, Roma döneminde en iyi safranın cehennem mağarası yakınında yani bugünkü Silifke’de yetiştiğini yazmıştır. Bugün Güneydoğu Anadolu’da Mardin yakınlarında bulunan Deyr-ül Zeferan adındaki Süryani manastırı ismini safran bitkisinden almıştır. Deyr manastır, zeferan ise safran demektir.
Not: Yazının tıbbi bitkilerin dünya ölçeğindeki üretimiyle ilgili daha geniş bilgiler içeren versiyonuna şu adresten ulaşabilirsiniz:
http://apelasyon.com/Yazi/780-tibbi-aromatik-bitkiler-ve-iyi-yasam
Kaynaklar
– Keykubat. B., İzmir Ticaret Borsası Dergisi, Sayı 97, Aralık 2016
– Faydaoğlu, E., Sürücüoğlu, M.S. 2011. Geçmişten Günümüze Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Kullanılması ve ekonomik Önemi
– Ceylan. A., 1996 Tıbbi Aromatik Bitkiler, Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama Araştırma Merkezi Teknik Bülten 29
– Ceylan,A. Bayram,E. 1996 E.Ü.Z.F.Tarla Bitkileri Bölümünde Tıbbi ve Aromatik Bitkilerle Yapılan Çalışmalara Genel Bakış. Prof.Dr.Vamık Tayşi Anısına Yapılan Bilimsel Toplantı İzmir. S.48-57
– Faydaoğlu. E., Sürücüoğlu. M.S. 2011 Geçmişten Günümüze Tıbbi Aromatik Bitkilerin Kullanılması ve Ekonomik Önemi.